Makul Kadın: Sessizlikle Ölçülen Adalet
- Saliha ŞAHİN
- 15 May
- 2 dakikada okunur

Toplumun kadına biçtiği roller, çoğu zaman açık kurallardan çok görünmez beklentilere dayanır. Kadın, sadece nasıl davranması gerektiğini değil, nasıl hissetmesi ve bu hislerini nasıl ifade etmesi gerektiğini de öğrenir. Bu öğrenme süreci, genellikle cezalandırma ve dışlanma tehdidiyle şekillenir. En çok da şiddet gibi travmatik deneyimlerin ardından, kadınlardan beklenen "makul" davranış kalıplarında kendini gösterir.
Makullük Zorunluluğu: Sessizliğin Bedeli
“Kadınlar... sürekli olarak makul kalmak zorundadır.”
Bu cümle, yalnızca bireysel bir durumu değil, toplumsal bir normu tarif eder. Kadınlar, yaşadıkları şiddetin ağırlığı ne olursa olsun, duygularını kontrollü bir şekilde ifade etmekle yükümlü kılınırlar. Ağlamayan, bağırmayan, öfkelenmeyen kadın makbuldür. Ne kadar kırılmış, incinmiş ya da travmatize olmuş olursa olsun, anlatım dili ölçülü olmalıdır. Aksi takdirde, söylediklerinin “inandırıcılığı” sorgulanır; duyulmaz, dikkate alınmaz, hatta küçümsenir.
Oysa Şiddet Makul Değildir
Bu ifade, sistemin ne kadar çelişkili bir yapı üzerine kurulu olduğunu gözler önüne serer. Kadına yönelik şiddet; dengesiz, adaletsiz ve irrasyoneldir. Öyleyse neden bu şiddetin mağduru, onu anlatırken "makul" olmak zorundadır?
Bu soru, yalnızca bir ahlaki çelişkiyi değil, aynı zamanda mağdurun tekrar mağdur edilmesini de ifşa eder. Kadının öfkesine yer yoktur, çünkü öfke "tehdit" gibi algılanır; çünkü öfke, itirazdır ve itiraz, düzeni bozar.
Makul Olmak, Her Zaman Adaletli Olmak Anlamına Gelmez
Toplumun "makul" bulduğu şey her zaman adil değildir. Aksine, pek çok durumda adaleti aramak; öfkelenmek, ses yükseltmek, normlara itiraz etmek demektir. Özellikle şiddet gibi ağır bir deneyimin ardından, sessizlik yerine çığlık, kabullenme yerine isyan, bazen sadece insani değil, etik olarak da zorunludur.
Bu bağlamda, makullük talebi, adaletin önünde bir engel haline gelir. Kadının duygularını bastırması beklenir; yoksa anlatısı değersizleştirilir. Bu da onu hem fiziksel hem duygusal bir şiddetin içine hapseder.
Gerçek Adalet “Makul”ün Ötesindedir
Kadınların yaşadığı şiddet sonrası sessizliğe zorlanması, toplumun adaleti yalnızca belirli davranış kalıplarıyla özdeşleştirmesinin bir sonucudur. Oysa adalet, duyguya da, öfkeye de, haykırışa da alan tanımak zorundadır. Çünkü şiddet makul değilse, ona karşı verilen tepkinin de makul olması beklenemez.
Gerçek adalet her zaman sakin bir tonla konuşmaz. Bazen bağırır, bazen ağlar, bazen de susmaz. Ve belki de en çok o zaman, hakikate yaklaşır.
Son Söz: Bu Suskunluğu Kırmak Zorundayız
Kadınlardan, maruz kaldıkları şiddeti sessizce anlatmaları beklenemez. Onların öfkesini, acısını, isyanını bastırmalarını istemek; şiddeti meşrulaştıran bir düzenin suç ortaklığına soyunmaktır. Artık makul olmak değil, haklı olmak önemsenmeli. Şiddeti anlatan kadının dili değil, yaşadıkları sorgulanmalı.
Toplum, ölçülülüğü erdem sayan suskunluğunu bozmalı. Çünkü adalet, sadece sabırlı olanlara değil, konuşanlara, itiraz edenlere, bağıranlara da kulak verdiğinde anlam kazanır. Ve hak, ancak bastırılmış seslerin serbest kaldığı bir yerde büyüyebilir.
Umutla… Dirençle…
Commentaires